Sayğılı oxucu, öten iller AMEA-dan çıxarıldığım gergin menevi iller olduğundan, bu yazını yazdığımı unutmuşdum. Öten sürede bele bir yazı yazmağın gerekliyini düşünmüş, fayl da açmışdım, ancag yazmağa gücüm çatmamışdı. Bu gün 2021-ci il fefralın 17-dir. Dörd il gabag AMEA Felsefe, Hügug İnstitutunun b. e. işçisi Müstegil Ağayevi göz önümde tutub yazdığım yazını, indi en azı Azerbaycanın yurdsever aydınlarından Memmedxan Azizxanlını da düşünerek oxuyub, Fb-ye goyuram. Yazının dili de arı-duru Türk dili baxımından örnekdir. Birce isteym var: gelecek soylar onlar üçün yönlendirici, düşündürücü, bilimsel hec ne etmediyimize, yazmadığımıza göre gorumuza söymesinler.
RUHUN İÇDENLİYİLE NECELİYİNDEN
Yetmiş illik totalitar Sovet sisteminin buxovlarından gurtulan Azerbaycanda tezlikle düşüncede toplumsal yaşamda dine axın başladı. Özlerini müselman adlandıranlar dinin hansısa, olanüstü, gerçekdışı söylencelerinden danışır, ölke basınında Amerika bilimçilerinin ruhun fotosunu çekmesile bağlı “sensasiya”lı yazılar yayımlanır. Azerbaycan Respublikası çeşidli dinlerin, din yollarının, ideologiyaların savaş alanına çevrilmişdir. Ancag derinden araşdıranda yayılan din bilgilerinin, bitiklerin daha çox toplumun oxumamış, az oxumuş, maddi durumu ağır, sosial düşüncesi dolaşıg kesimlerine yöneldildiyi anlaşılır.
Eski filisoflar insanı allahın “aşağı materiya”dan yaratdığı varlıgtek gavrayıb, ruhun yönetdiyini deyirdiler. Tarix boyu Evrenin gizlinlerini, öz içdenliyini, sıradışılıglarını anlamaga çalışan insan Ruh adlı bir anlayış – fenomen yaratmışdır. Ancag indiyedek heç kim ruhun ne olduğunu kesinlikle demeyib! Buna göre de bir sıra araşdırıcılar “heç bir alanda bu boyda anlaşılmazlığın” olmadığını yazırlar. Ruha ateist yanaşma çox deyişken bilincli insanları doydurmadığı kimi, onun insandan gıragda varlığı, maddiliyi de inandırıcı deyildir!
Bir sıra gaynaglar ruhla bağlı ilk düşünceni Antik Yunan filosofu Pifagorun dediyini yazırlar. Pifagora göre, insan ölende ruh onun bedeninden çıxır. Ancag Pifagordan gabagkı Zerdüştlük, Hind, Çin felsefelerinde, İudaizmde ruhla bağlı baxışlar vardır. Ruh Türklerin Orxon yazılarında guş biçimindedir.
Ruhla bağlı baxışların gösterdiyim çağlarda yarandığını düşünmek de biliksizlik olar. Son çağda Afrikada tapılan insan galıglarının yaşının altı milyon il olması aydınlaşıb. Bu, bir anlamda “homo sapiens”in yaşı ile bağlı biliklerin deyişeceyi demekdir.
Eski filosoflara göre, ruh bedene can verib yaşadır, onu yönetir. Ruh bedenden çıxanda insan ölür. Mence, ruh gavramının deyeri özünde bütün bioloji, toplumsal içdenliyi birleşdirmesindedir.
Ruhu öyrenmek isteyen önce onun görünme biçimlerini tapmalı, doğasını aydınlaşdırmalı, içdenliyini gavramağa çalışmalıdır. K. Marks yazırdı: “Çox eski çağlarda insanlar düşüncelerini öz bedenlerinin yaratmadığı düşüncesine gelmişler. Hansısa ruh bedende yaşayır, ölüm anında ondan çıxır…Ruh bedenden asılı olmadan olmur. O, beynin ikincili funksiyasıdır, dış dünyanı gösterir.”
Ruhun bedenden ayrılmazlığı baxışını almag olar, ancag onun beynin ikincili funksiyası olub, dış dünyanı gösterdiyini düzgün saymag olmaz. Ruhun dış dünyanı duyma organları belli olmadığından, onu nece gösterdiyini söylemek olası iş deyildir. Ruhun maddesi olmadığından, o görünmez! Ruhla bilinci bir tutmag olmaz. Onlar bir deyiller. Ruh bilincin ürünüdür, “ekstazda olan insanın” yaratdığıdır, daha çox “aktiv, yaradıcı ideyadır”.
Ruh anlayışının deyeri onun özünde bütün bioloji, sosial içdenlikleri birleşdirmesindedir. Belke buna göre de Avstriya psixiatrı Otto Veyninger “yer üzünde tek deyerli şey ruhdur” – demişdir.
Ruhun içdenliyi insanın iç-dış koşulları gösteren bilinc mexanizmlerile bağlı olub, bilik, motiv, amac kimi ortaya çıxır. Ruh bu, deyişen, genel özelliklerin sonucudur. Ruh bilinc anlayışının içindedir. Buna göre de Hegel psixi içdenliyi bireyin içdenliyi sayırdı.
Aristotel Antik Çağın bir sıra filosoflarının ruhun deyişme, duyğu, canlılıg, cansızlıg kimi yönlerinin olmasını dediklerini yazmışdır. Onlara göre, ruhun bütün durumları bedenle, canla bağlıdır. Ruhun doymazlıg, gorxu, ağrı-acı igidlik, sevinc, sevgi, öcalma duyğusu, elece de başga biçimlerini beden de duyur. Ruhun durumları canlının bedeninden ayrılmazdır.
Bir sıra filosoflar ruhun önce deyişken olduğunu deyirler. Onlara göre, durğun şey başgasını deyişdiremmez. Ruhun deyişkenliyine guşgu ile yanaşanlara göre ise “ruh duyğulanır”, “sevinir”, “gorxur”, “acıglanır”, “dağılır”, düşünür deyende deyişme anlaşıldığından, onun yerimesine guşgu yaranır. Ruh acıglanır demek, araba sürür demek kimi bir şeydir. Ruh yeriyerse, o, görünmeli, seçilmeli, ayrılmalıdır. Ruhu görmek, görüntülemek, ayırmag olmur.
Ruhu ağılla bir tutan filosoflara göre, o da ağıltek bütün canlılara özgüdür, onlarda olur. Ancag ağıl büütn canlılarda bir deyildir. İnsanlar da bu neceliklerine göre bir-birinden ayrılır, seçilirler. Demeli ruh da bir olammaz!
Marksistlerin “materialist psixologiyanın atası” adlandırdığı Aristotel “Ruhdan”, “Metafizika”, elece de başga bitiklerinde ondan gabag yaşamış filosofların ruhla bağlı baxışlarına garşı çıxsa da, özü de kesin, oldubitdi bir söz demeyib. Aristotelin bitiklerinde ruh belirsiz, sonadek anlaşılmamışdır, anlaşılmazdır. Dünya bilim, felsefe tarixinde sonrakı soyları en çox etkilemiş bilgin olan Aristotele “materialist psixologiyanın atası”, “obyektiv idealist”, ya ad başga “marksist” adlar vermek düzgün deyildir. Aristotel heç bir bitiyinde materiyanın birinciliyi, bilincin ikinciliyi düşüncesini “felsefenin baş konusu”tek goymamış, “felsefenin baş konusunun” “bilincin varlığa, ruhun, düşüncenin doğaya baxışı” tezisine dayanarag açmağa çalışmamışdır.
Aristotele göre, “Canlı varlıg önce ruhla bedenden oluşur. Onlardan birincisi ağalığın, ikincisi gulluğun başlanğıcıdır”. Ruh “yaşam olanaglı bedenin” biçimi-forması-şekli kimi gerekli içdenlikdir. Bu ise varlığın cövheridir. İçdenlik önce forma, ikinci materiya, üçüncü de bunların ikisinden yaranan şeydir. Ruh bedenin nedeni, başlanğıcıdır. Bu başlanğıc materiyadan üstündür. Ruh bir anlamda bütün içdenlik, bütün varlıgdır. Gerçekde ise bütün varlıglar ya duyğu organları ile duyulur, ya da ağılla gavranılır. Duyğular daha doğrudurlar, düşüncelerse çox ara yalan olur. Ruhun ağıllı parçasında istenc, ağıldangırag bölümünde istek, coşgunlug yaranır. Ruh üç parçadırsa, onda bütün bölümlerde istek olacag, bu istek de canlıları yeridecek”.
Antik Çağın bir sıra filosoflarına göre ruh harmoniyadır. Harmoniya ise cismle canın tersliklerinin gatışığı, uyğunluğudur. Aristotel dünyada uyğunlug – harmoniya axtarsa da, ruhun harmoniya adlandırılmasını yanlış sayır. Ona göre, ruh ne harmoniya ola biler, ne de yerini çevre boyunca deyişe biler. Ruh ancag gıragdan iteleyen gücle yeriye, özünü yeride biler. Bu yerdeyişme onun yerleşdiyi bedene özgü yerdeyişmedir. Ancag bedeni ruh töredir. Ruhu ise yerdeyişmeye getiren koşullar, tutalgalar yeddiden çoxdur. Aristotele göre, ruhu gıragdan yerdeyişdiren güc Tanrıdır. Aristotel ruhu gatışıg sayanlara sorur: “Bütün şeyler içindekilerin yüzdesidirse, ruh da bele bir yüzdedirmi?”.
Yazılanlardan Aristotelin ruhla bağlı baxışlarının dolaşıglığı, onlarda kesinliyin olmadığı görünür.
Ruh maddidirmi, yoxsa maddile menevi arasında anlaşılmaz bir şeydir? İbn Sina ruhun varlığını vehdet (bütün bilinc biçimleri ruhla bütünleşir), eynilikle (bütün bilinc biçimleri deyişse de, ruh deyişmez galır) doğrulamağa çalışıb. Şihabeddin Sühreverdi ise yazmışdır: “İnsan ruhu (o ilahi ruhdur) bu alemde deyildir. He, onun bedenle bağlılığı mülk yiyesinin mülkü ile ilişkisi kimidir. O, bedeni istediyitek yönetir. Onun bağlılığı sürdükce insan diri galır, kesilerse yaşam bitir. İnsan bedeninde heyvanyönlü ruh adlanan buxarabenzer, ince bir cisim vardır. Onun galması ile bağlılıg galır, yoxsa insan ölerdi”.
Hüseyin Alizade “İnsan felsefesi” bitiyinde ruha önce materialistek yanaşsa da, sonda “uşag dünyaya gelende, yani anadan doğulanda ruhla doğulur” – deyir. Bu sözler mentigce bir-birine tersdir. Ruh Karl Marks deyentek: “nece ideal olsa da, orada olanlar maddi proseslerdirse” ruhun hansısa bilinen biçimi, guruluşu, çekisi olmalıdır. Ancag ruhun ne forması, ne maddesi, ne de çekisi vardır. Men insan bilincini maddile menevinin birleşdiyi biososial proses adlandırıb, insanın varlıgdakı olaylara biogenetik gücüne uyğun yanıtı kimi ortaya çıxan, varlığın gavranması, analiz-sintezinden oluşan neyropsixik funksiyası sayıram. Bele yanaşanda ruh insan varlığındakı bioloji-fizioloji proseslerin ideal görüntüsü olub, doğanın gavranmasına yönelmiş bilincin ürünü kimi görünür. Buna göre de insan ölende bedenin yeridicisi kimi görünen ruhun uçduğunu düşünürler.
Ola bilsin, ruhla bağlı düşünce insan ölende onun ayagdan başa doğru soyumasından yaranmışdır. İnsan yavaş-yavaş ölende onun üreyinin vurğuları azalır. Üreyin vurma gücü azaldığından ayaglara gan getmesi azalır, önce barmaglar, sonra ayag soyumağa başlayır, üreyin son vurğusunda ele bi, ne ise bedenden çıxır. “Canı çıxdı” deyimi de bele yaranmışdır. Burada ilginc psixoloji an vardır: “canı çıxmamış” insanı gucaglayıb öpenler, üreyi dayanan kimi ondan gorxur, iyrenirler. Bu duyğu “ruh felsefesi”nin özülündeki “enerji”nin biçimini deyişmesinden sonra yaranır. VARLIĞIN YARADICISI ENERJİ!
Ruh anlayışı Rus diline anlamına daha uyğun, Dux – enerjitek alınmışdır! Enerji insan bedeninde “yaşam biçiminde”yken deyerlendirilir, sevilir, ondan çıxanda deyersizleşir. İslam felsefesinde de ruh allahın nurundan bir nur, Türk dilinde işığından bir işıgdır. Bu düşünce İslam dininden çox gabag, yer üzündeki şeylerin yaradıcısının işıg olduğunu deyen Türk felsefi baxışını yada yalır: bütün şeylerin yaradıcısı işıgdır, işıglar işığıdır – enerjidir!
Öleri varlıg olan insanın yaratdığı Ruh düşüncesi – fenomeni ise Enerjinin – insanın sonsuza kimi yaşamag isteyinin gerçekdeki görüntüsü, biçimi, formasıdır. Maddi varlıgda, bedenden gıragda ruh olammaz, ruh menevidir! Mirze Feteli Axundov yazmışdır: “Sen ancag bunu anlaya bilersen ki, ruh heyat sahibi olan mürükküb cisimlerde bir keyfiyetden ibaretdir ki, cisimler xilget ganunları ve şertleri esasında teşekkül tapdıgda meydana gelir… Bu keyfiyet bütün heyat boyu onun müxtelif telebatı ile elagedar olarag müşahide olunur. Bu, terkibi-cisim yaşadıgca haman keyfiyet, yani ruh da onda galır. Ancag ele ki, bu terkibi-cisim pozuldu, deyişdi, yani alt-üst oldu, bizim ruh adlandırdığımız haman keyfiyet de ortadan gedir, mehv olur… Belelikle de melum oldu ki, ruh ne olursa-olsun, o ele bir şeydir ki, özü-özlüyünde yaşaya bilmez!”
Başga, garşı, ters düşünceye yer tanımayan psixi radikalist Vladimir Lenin ideoloji kesinlikle deyirdi: “Metafizik psixolog ruhun ne olması barede fikir yürüdürdü. Artıg burada üsulun özü menasız idi. Psixi prosesleri ayrıca aydınlaşdırdıgda ruh haggında fikir yürütmek olmaz: burada tereggi mehz ondan ibaretdir ki, ruhun ne olması hagda ümumu nezeriyeler bir yana atılsın, bu ve ya başga psixi proseslerin xarakteristikasını veren faktorların tedgigi elmi zemin üzerinde gurula bilsin”.
Materialist yanaşmanı felsefeye tek ölçü sayan psixi radikalist baxışların tersine ruhla bağlı düşünceleri “bilimsel biçimde” (ateizm) gurmag olmaz, nedeni de birdir: “ateizm insan ağlının göstericisidir, ancag belli ölcüye kimi”. Bu sorunda “Bireyin ruhu dünya ruhunun bir parçasıdır” felsefesine de sayğı ile yanaşılmalı, onunla bağlı düşünceler toplumdakı bilimsel yönetim, eyitim-öyretim işlerinde göze alınmalıdır.
İndiki bir sıra filosoflar ruhu atomla, ulduzla, ayla tutuşdurarag, “Atomlarla ulduzlar arasında hansısa genetik ilişkiler vardır. Bunu ruhun genizinde de izlemek olar” – deyirler. Aristotel de “Ruhdan” bitiyinde ruhun biçimlerinin öyrenilmesinin çetinliyini, bu biçimlerdeki ruha özgü şeylerin olmasını öyrenib açıglamanınsa daha çetin olduğunu demişdir.
Ruhla bağlı, dinçileri susduracag belke de en düzgün felsefi söz Guranda deyilmişdir: “Ey Mehemmed, (senden ruh) ruhun mahiyet ve keyfiyeti hagda soruşsalar de ki, ruh rebbimin emrindedir. (Allahın emrile yaradılmışdır). Size bu barede çox az bilik verilmişdir”.
İnsan biososial varlıgdır. Onun içinde hansısa ruh adlı şey yoxdur, olammaz da! Olması evrenin, doğanın, yaranışın, yaşamın tersinedir!
Yazılanlardan bütün günü radio-televiziyalarda ruhdan söylenceler danışanlarla danışdıranlar yalanlarını bir az anlamalıdırlar.
17 mart 2017-ci il